Günler geçtikçe çevremizde artık ‘’kentleşme’’ başlığı altında bir sürü, kat sayısı belli olmayan binalar dikiyorlar. Ne kadar da üzücü…

Ben bahçeli bir evde doğdum ve hala bahçeli müstakil evde yaşıyorum. Evet, evimiz çok lüks olmamakla beraber, babamın her zaman söylediği gibi ‘’çok şükür ki başımızı sokacak bir yerimiz var’’ der hep. Çok şükür! Mahallemizde en fazla iki katlı bina bulunurdu. Dışarı çıktığımız zaman komşularımızın çocukları ile sokaklarda rahat rahat oynardık. Biz sokağın sakinlerini değil; bir mahallenin sakinlerini tanırdık. Düğünlerimizi kapılarımızın önünde yapardık. Tüm mahalle halkı davetli davetsiz katılınılırdı. Şimdi öyle mi kişiyi davet ediyorsun gelme tenezzülünde bile bulunmuyor. Artık komşuluk kalmadı!

Müstakil evlerde pencereden pencereye bağırsan duyulurdu. Şimdi öyle mi apartmandaki komşuyu bırak, tüm apartmanda ki oturanlar birbirlerini tanımıyorlar bile. Varsan gitsen sorsan karşı komşun kim diye asla tanımaz. Artık böyle mi olmalı?

Ramazan aylarında birbirlerimize yaptığımız yemekleri gönderirdik. Yani tabiri caizse ‘’dirimizde ölümüzde hep birlikte’’ idi. Şimdi öyle mi bırakın sokağı, karşı komşumuzu bile tanımıyoruz. Teknolojik gelişmelerin etkisine kapılarak tek arkadaşımız, dostumuz evdeki televizyon ile son model telefonlarımız oldu. İnternetten herkesi her şeyi takip ediyoruz; yalnız aynı masaya takip ettiklerimizle otursak konuşacak bir şey bulamıyoruz, konuşma özürlü olup çıkıyoruz. Asıl tehlikenin farkında değiliz, biz en azından bizden önceki büyüklerimiz yaptıkları icraatlarla ve sohbetlerle bize örnek olmuşlarken biz bizden sonrakiler konuşma özürlü olarak örnek olacağız. Kendimiz yalnızlığa itiyoruz!

Bu kadar teknolojinin hayatımıza yön vermesine izin mi vereceğiz. Biz eşimizle, çocuklarımızla, annemizle, babamızla, eş-dostla konuşmayacaksak kimle konuşup derdimizi, kederimizi, sevincimizi paylaşacağız… Yanlış yoldayız. Evet bir çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, elektrikli süpürge hatta araba bizim hayatımızı kolaylaştırsın insanlar çamaşır veya bulaşık yıkayarak vakit kaybetmesinler onların yerine o vakitlerini aile birlikte otursun ya da eve gelen misafirle çok güzel şekilde ilgilensin diye çok güzel icatlar. Lakin siz bu teknolojileri yanlış amaçla kullanarak telefon başında vakit geçiriyorsak gerçekten yazık bize. Artık kendimize gelme vakti gelmedi mi?

Benim babamın inanılmaz sohbeti vardır. Onun sohbetini hiç kimseye hiç bir şeye tercih etmem. Yarın benim çocuklarımda benim sohbetimden, insancıllığımdan, konu-komşu sevdamdan bahsetmesinler mi? Elbette ki bahsetmeliler onların ‘’kulağına küpe olacak’’ sözlerim olacak.

Bu apartman daireleri ne zaman son bulacak bilinmez ama çevre ile ilişkilerimize çeki düzen vermeliyiz. Belki de komşumuz mutsuz, aç onların dertlerine derman olmak istemez miyiz! Sevgili Peygamberimiz(s.a.v) bile ta o zamanlarda komşuluk ilişkisinin ne kadar önemli olduğunu vurgulamış. Biz nasıl olurda kulaklarımız bu kadar sosyalleşmeye kapatıyoruz anlamıyorum. Bu devran bu şekilde böyle devam etmez. Müstakil bahçeli evlerimizi lüks binalara tercih etmekle ne kadar hata yaptığımızın farkında bile değiliz. Gelişmeyelim ilerlemeyelim demiyorum; ama gelişmek kentleşmek yüksek binalar yapmaksa ben kentleşmeyi kabul etmiyorum arkadaşım. Benim ayağım toprağa değmedikten sonra ne yapayım lüks binaları.

Bence kentleşme anlayışımızı değiştirmemiz gerekiyor. Bu eskiye özlem değil; doğru olan yüksek binalar dikmek değil. Komşularımızı tanıyalım ailemizin içine onları da alalım. Bir kişinin annesi babası olmayalım. Herkesin annesi babası olalım. ‘’Allah’ım hayırlı komşular nasip etmesi dileğiyle hoşçakalın’’.