Son 65 yılın en fazla kar yağışına tanık olduğumuz kış aylarını geride bıraktık. Halk takviminde suya düştüğüne inanılan ikinci cemrenin etkisini hissettirdiği günlerin içindeyiz. İlki 19-20 Şubat günlerinde havaya düşmüştü. Üçüncüsü de birkaç gün sonra toprakla buluşacak. Cemre, Arapçada “ateşli kömür parçası, kor” anlamlarına geliyor. Güneş, cemrelerle birlikte sıcak yüzünü biraz daha fazla göstermeye başladı. Güneşli havalar, Karamanlıların ifadesiyle, ağı gibi geçen çetin kışın ardından herkesin yüzünü güldürdü.

Bahar, havasını soluduğumuz Karaman için başka anlamlar da yüklüdür. Bu mevsim; Hz. Mevlana, Yunus Emre ve Türkçe demektir aynı zamanda. Şehir, yazın müjdecisi olan mayısta önce Mevlana’yı yâd eder. Ardından Şemseddin Mehmet Bey’in şahsında Türkçeyi ve onun en başarılı temsilcilerinden Yunus Emre’yi... 13 Mayıs gününe rast gelen merasimler, 1961’den bu yana sadece Karaman insanını değil, Türkçeyi düşünen herkesi Türkçe sofrasında bir araya getirir.

Türkçenin zirve isimlerine sahip olmak Karaman’ın bugünü ve geleceği için bir fırsat olmuştur. Kent bugün “Türkçenin Başkenti” olarak bilinir. Şehrin, birincisi kadar bilinmeyen ikinci bir unvanı daha var: “Türk Dünyası Daimî Kültür Başkenti.” Bu unvanlar, tanıtım maksadıyla kent meydanlarına ve şehirlerarası yollarda Karaman il sınırının başladığı noktalara dikilen tabelalara işlenmiştir. Bu durum kentteki devlet ricali, eğitimciler, iş dünyası, gazeteciler tarafından muhtelif ortamlarda türlü vesilelerle dile getirilir.

Toplumda kişilere işi, bir özelliği veya toplum içindeki konumuyla ilgili olarak lakaplar takmak yahut unvanlar vermek, eski bir Türk geleneğidir. İnsanları karakteristik özellikleriyle tanıtmayı hedefleyen bu uygulama; dünyadaki ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmelere bağlı olarak şehirleri, beldeleri içine alacak şekilde genişlemiştir. Elan ülkemizde birçok şehir; bir ürünün, kültürel yahut ticari değerin başkenti olarak adlandırılır. Söz gelimi Antalya turizmin, Bursa tekstilin (Bu ifade Denizli için de söylenir.), Erzurum kış sporlarının, Giresun fındığın, Malatya kayısının, Rize çayın başkentidir. Memleketimiz Karaman da Türkçenin başkentidir.

Güzel bir ada, unvana ya da lakaba malik olmak zordur. Dedem Korkut’un Boğaç Han’ı, destanlaşan adını güçlü, azgın bir boğayı alt ettikten sonra almıştır. Fatih unvanı Osmanlı Sultanı II. Mehmet’e, kimseye nasip olmayan fethi gerçekleştirdikten sonra verilmiştir. Gazilik ve şehitlik unvanlarına ise kanla, canla ulaşılmıştır. Toplumun güzel bir isimle müsemma yahut lakapla mülakkab kişilere bakışı, onlardan beklentileri başkadır. Bu durum şehirler için de söz konusudur. Bey olan birinden beyliğinin, başkent olan bir şehirden de başkentliğinin hakkını vermesi beklenir.

Bir tarih, kültür ve sanayi şehri olan Karaman, kendisine layık görülen “Türkçenin Başkenti” unvanının farkındadır. Şehir, tabelanın içini doldurmak, bu payenin hakkını vermek için olanca gücüyle çalışıyor. Geriye dönüp bakıldığında birçok işin üstesinden başarıyla gelindiğini söylemek mümkün. Lakin bu çabaların, hem ülke içinde hem uluslararası platformda daha çok karşılık bulabilmesi için, proje deyimiyle yaygın etkisinin artırılabilmesi için daha profesyonel, daha sistemli yürütülmesinde yarar var. Bunun için yaygın etkisi yüksek programların düzenlenmesi, şehrin marka değerini artıracak projelerin hayata geçirilmesi gerekiyor. Söz gelimi, Karaman Türk Dil Kurumu tarafından dört yılda bir tertip edilen Uluslararası Türk Dili Kurultayı’na pekâlâ ev sahipliği yapabilir. Kurultayın 2016 Eylül’ünde yapılması gereken sekizincisi, gecikmeli olarak bu yıl icra edilecek. Dokuzuncusu 2020’de. Kaçırılmamalı!.. Şu ana kadar 59 kez toplanan ve kısa adı PIAC (Permanent International Altaistic Conference) olan Uluslararası Sürekli Altay Araştırmaları Konferansı, toplantılarından birini ya da birkaçını burada gerçekleştirebilir. Son toplantı, Ardahan Üniversitesinin girişimiyle Ardahan’da icra edilmişti. Biz neden yapmayalım? Üniversite, daha evvel iki kez düzenlediği Uluslararası Türkçe Konuşan Öğrenciler Kongresi’ni hem yeni bir formata dönüştürmeli hem de geleneksel hâle getirmeli. Dünyanın neresinde olursa olsun bilimle meşgul olan ve buluşlarını, fikirlerini Türkçe sunabilen öğrencileri Karaman’da buluşturalım. Bir de bu meseleyi yılda bir defa hatırlanan kutlama programları gibi görmemek lazım. Yıl içinde, Türkçenin temel ve güncel meselelerinin konuşulduğu, Türkçenin geleceğine ilişkin ön görülerin paylaşıldığı panel, söyleşi, konferanslar düzenleyelim. Yurt içinden ve dışından bilim insanlarını, yazarları, şairleri, âşıkları buraya davet edelim. Lars Johanson, Bernt Brendemoen gibi Türkologların Karaman’a gelmesi, âşıkların Karaman’da atışıp söyleşmesi bütün dikkatleri buraya çevirecektir. Birkaç yıl önce kurulan Karaman Belediyesi Uluslararası Türkoloji Kütüphanesini öyle zenginleştirelim ki Türkçe üzerine araştırma/inceleme yapan insanların yolu mutlaka buraya düşsün.

Yapılabileceğini düşündüğümüz, hem Türkçeye duyulan ilgiyi hem de Karaman’ın marka değerini artıracağına inandığımız birçok iş var. Burada sayabildiklerimizin, hatta daha fazlasının başarıyla hayata geçirilebileceğine olan inancımız da tam. Zira Karaman, bu programları yürütecek, hedeflerini gerçekleştirecek güce, enerjiye, yürekli, istekli, yetişmiş insanlara sahip.

Yeter ki planlı ve birlikte hareket edelim, doğru kişilerle çalışalım.