Değerli okuyucularım, bir önceki yazımda bireyci kişinin özellikleri ve toplulukçu kişinin özelliklerine değinmiştim. Bu hafta ise ülkemizin hangisine daha yakın olduğuna değineceğim. Bildiğimiz gibi ülkemizin pek çok yerinde yangınlarla boğuşmaktayız. Başta o bölgelerde şehit olan orman kahramanlarımızı saygıyla anıyorum. Yangında canlarını hiçe sayan itfaiye ve orman çalışanlarımıza kolaylık, bu bölgelerde yaşamakta olan insanlarımıza kayıplarından dolayı baş sağlığı ve metanet diliyorum.

 Bizler toplulukçu kişilik özelliklerinin en güzel sergilendiğine şu yakın süreçte şahit olduk. İnsanlarımız ülkemizin akciğeri olan ormanlarımızı korumak için canla başla çalışıp, ellerinden gelen tüm eforu sarf ediyor. Yanan bölgelerimizde itfaiye erlerine yardım ederek oradaki canlıların hayatlarını kurtarmaya çalışıyorlar.

Bireyci özelliği benimseyen birisi bildiğimiz gibi sadece kendi malına kendi canına zarar gelmemesi için uğraşırken, bizim vatandaşımız kendi canını ve malını hiçe sayarak sırf ülkemizin kendinden sonra gelecek ve belki hiç tanımayacakları nesiller için daha yaşanabilir bir dünya bırakma derdindeler. Bu çabaları elbette ki toplulukçu kültüre sahip olan bireyler gösterebilir. Buna en güzel örnek ise orman şehidimiz Şahin Akdemir’i gösterebiliriz. Şehidimiz yangını söndürmek için çalışanlara su taşırken şehit düşmüştür. Kendisini çalışmakta olduğu işten arta kalan zamanda oradakilere yarar sağlamak için yola çıkmış ve şehit düşmüştür. Toplulukçu kültüre ait olmayan bireyler maalesef ki bu özveriyi gösteremez.

Bildiğimiz gibi ülkemizde çok çeşitli toplumlar bir arada kardeşçe yaşamaktadır. Bu toplumların kendilerine ait yöresel unsurları olduğu gibi ortak unsurlarımız da mevcuttur. Buna en güzel örnekse misafirperverliktir. Ülkemizin hemen hemen birçok yerinde misafirperverlik özelliğini görmekle birlikte durumu çok kötü olan birisi bile misafiri için evindekilerin en güzelini sunar. Güzel ülkemiz, Türkiye’mizin, en beğenilen ve takdir edilen özelliği de zaten misafirperverliğidir.

Bireyci kültüre sahip olan kişilerde sadece tanıdığı kişiler eve davet edilirken toplulukçu kültürde ve bizim toplumumuzda “Tanrı Misafiri” kavramını görürüz. Bu kavram, tanımadığımız birinin Allah tarafından gönderildiğine inanırız bu misafirin tüm ihtiyaçlarını gideririz. Buradaki en önemli kısım ise tanımadığımız birisine evimizi açmamızdır. Çünkü tanımadığımız birine güvenmek elbette şu süreçte risk almak olsa da ülkemizin hala çoğu yerinde "Tanrı Misafiri" kavramına riayet edilir.

Bir diğer nokta ise eskilerden gelen ve Karaman’da da kullanılan “imece” kavramıdır. İmece kavramı bilindiği gibi toplu olarak komşular, akrabaların da yardımıyla işlerini bitirme yani aslında karşılıksız yardımdır. Herkes toplanarak sırayla işler halledilir. Bu kavram aslında toplumumuzun toplulukçu kültürden olduğunun en önemli kanıtıdır. Çünkü bireysel toplumlarda yardım etme ve özellikle karşılıksız yardım maalesef ki çok azdır. Bu sebeple de imece kavramı toplulukçu kültürün aslında bize kazandırdığı en önemli yardımlaşma faaliyetidir.

Toplulukçu kültüre daha yakın olduğumuzun bir diğer kanıtı ise kalabalık ailelerdir. Normalde eskilerde büyük aile şeklinde yaşamak daha yaygındır. Tabii ki kalabalık aile yaşamının avantajları olduğu gibi dezavantajları da var. Ancak ben size avantajlarından bahsedeyim. Çünkü toplulukçu yapının özelliklerini görmenizi ve birazcık da eskileri hatırlamanızı istiyorum: Kalabalık ailelerde babaanne, dede, hala, amca ve şu zamanın "çekirdek aile" diye adlandırdığı kişiler yaşardı. Çocuklar dede ve babaanne tarafından saygı ve sevgi çerçevesinde büyüklerin gözetiminde yetişirdi. Burası çok önemli çünkü artık maalesef ki aile yaşamı konusunda bireyci topluma kayıyoruz yavaş yavaş. Artık çocuklarımız dede, babaanne ve anneanne sevgisinden mahrum kalarak büyüyor. Onlara karşı saygıyı ise bilen artık nadir insan kaldı. 

Sonuç olarak ülkemiz yapı itibariyle toplulukçu kültüre daha yakın bir toplumdur. Ancak zaman içinde bazı alanlarda bireyci kültüre kaymakta olduğumuzu bilmeliyiz. Bireyci  kültürün avantajı olduğu gibi bizlerde kaybettirdikleri de mevcut. Biz aslında bu kaybettiklerimize odaklanmalıyız. Çünkü kültürel alanda her kaybımız bizi toplumumuzdan ve özlerimizden uzaklaştırır. Tabii ki yanlış olanın değişmesi normaldir. Ancak doğru olup ve bize fayda sağlayan adetlerimiz ve geleneklerimize sahip çıkalım. Çünkü kültürümüze sahip çıkmazsak biz biz olmaktan çıkarız.