Yazının sonunda diyeceğimi en başından zikredeyim. Bu yazı siyaset denen yoldan çok biraz demografik, biraz sosyolojik biraz da mitolojik bir ihsas -ı halden ibarettir bilesiniz. Öyle ki bu yazı Karaman’ın eşrafından ayanına; havassından avamına varana dek bu şehrin bütün sakinlerinedir. Mevzuya girmezden evvel medeni cesaretle yola revan olan ve “Kadim Şehir Karaman”ı yönetmeye talip olmuş bütün adayları yürekten tebrik ediyorum.

    Takvim yaprakları bir bir kopartıla dursun  asıldığı duvarlarında, seçmen listeleri de duvarlara asıldı asılmak üzere. ”Hani şu ne hikmetse her biri bir öncekinde daha elzem ve hayati hale gelen seçimlerden birisi daha kapımızı çalmanın arifesinde. Demokrasi denen ecnebi düzenin nimetlerini eskiden -çok eskiden- ben diyeyim doksanlar siz deyin seksenler...  Sözde siyasi liderler ve avenesi vakti zamanında kimle nerede yemiş bilemem ama bildiğim bir şey var ki şimdilerde halkımız bu nimeti söke söke almanın da usulünce kendi arasında pay etmenin de şuurundadır bilesiniz.

   Bir ay oldu olmadı. Birilerinin adeta mikrofon uzatılmışçasına adaylardan yana yakıştırmaları ve çıkarımları ile çınlar oldu kulaklarımız. Tabiatıyla daha şimdiden herkesin, her bir ferdin, derneğin, vakfın, zihniyetin, her bir parti ve düşüncenin, aile ve akrabanın belki de... Adaylarından yana gizli ya da açık destekleri yavaştan da olsa şekillenmekte... Bendeniz Reuters’ın Karaman temsilcisi ya da Associated Press’in taşeli bölge sorumlusu yahut da United Press’in İç Anadolu muhabiri olan üst düzey yazarlarımız gibi isim zikredip sinsice bir algı operasyonu yapacak değilim.

    Lakin seçimden yana kime kulak verseniz herkes kendisini ya Shakespeare sanıyor, ya da Fuzuli... Ağızlar dolu dolu maşallah. Adayını öven mi ararsın, diğer adaya/adaylara söven mi... Kasıla kasıla fikrini beyan eden mi dersin, hele ki kendi zihniyetinden yana aday olana toz kondurmayan mı..? Herkesin kendince sandığa atacağı bir oyu var ve ondan başka da bir silahı yok aslında. Demedi demeyin. Karşı cenahtaki adamı, yani falan partinin filan adayını sosyal medyada yermekle, umuma açık metinlerde karşılaştırıp toplum mühendisliğine soyunmakla, bir de çeşitli mahfillerde ismini zikredip onu alçaltmaya çalışmakla hiçbir yere varmazsınız benden söylemesi.

      Kaldı ki yapılacak olan bir yerel seçim ve aday olan kişileri layıkıyla tanımak için aklı başında üç kişiden fikir almak kâfidir o kadar. Dolayısıyla şimdiden herkes kime neden destek vereceğini adı gibi bilmekte...  Gelinen noktada ne araç konvoylarına prim veren var ne de politize oluşun ideolojik yanılsaması caddeleri kirleten bayrakla bel bağlayan. Bırakın artık kendinizi pir-ü pak görüp işinizin düşeceği, partinizin adamı, zihniyetimizin müntesibi, fikrinizin savunucusu olanları poh pohlayıp sırf başka düşünceden,  başka zihniyetten diyerek hiç hukukunuz olmamış, bir kez dahi yan yana gelmemiş ve de iki kelam etmemiş olduğunuz insanları yaftalamayı, aslı astarı olmayan sözlerle itham etmeyi.

             Sizin kimi istediğinizi şehir halkına zorla deklare etmeye çalışmanızın hiç mi hiç kıymeti harbiyesi yoktur, bunu kulağınıza küpe yapın vesselam. Aslolan şehir halkının kahir ekseriyetle kimi ve neden istediği sorusudur cevap bulması gereken. İstiklal marşını yazan “Mehmet Akif’in Arnavut kökenli olduğu; gökleri yırtan mabetler inşa eden Mimar Sinan’ın da devşirme olduğu” gerçeğinin ışığında birilerinin, arzu ettikleri başkanları için söz de yerlilik vurgusu yaptığı müptezel siyasi anlayışın yirmi birinci asırda yirmi beş kuruşluk poşetler kadar değeri olmadığını anladığınızda atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmiş olacak.

          İnsanların telefonlar vesilesiyle tabir yerindeyse telef olduğu, giderek kalabalıklar içerisinde yalnızlaştığı, yığın yığın betonlar arasında duyarsızlaştığı günümüz dünyasında şehir halkının dillendiremediği ama olsun istediği tek bir şey var aslında. O da ailesinden, apartmanından, mahallesinden ve şehirden yana huzurlu bir yaşam hepsi o kadar. Yani... Yanisi şu ki gönüllerde giderek büyüyen boşluğu dolduracak, gönüllere dokunacak, gönüller inşa edecek bir başkan. Belediyenin kapılarından çok gönlünün kapılarını açacak ve de en önemlisi misafir bekleyen binlerce gönle girebilecek bir başkan...

          Hülasa sosyal medya denen second life dünyada savrulan aforizmalara da bilumum yazı-çizi atraksiyonlarıyla bezenen nümayişlere de herkesin karnı tok bilesiniz. Bu saikla diyeceğim o ki 31 Mart akşamı başkan olmak dileyen bu zamana kadar ne Hakk’ın gözünde, ne de halkın gönlünde yer edinememişse bu saatten sonra çabası beyhudedir o kadar. Ayrıca bu necip Karaman halkı Mevlana ile aynı havayı solumuş, Yunus ile aynı yolu yürümüş feraset ehli bir halktır. Anladığı iki dil vardır ki birisi gönül dili diğeri de Türk Dili’dir. Gönül adamı kimdir kim değildir pek âlâ bilir.